MÜFİDE KADRİ (1889-1912)

1889 yılında İstanbul’da doğan Müfide Kadri’nin annesi onun doğumundan kısa bir süre sonra veremden ölünce hiç çocuğu olmayan Kadri Bey, Müfide Hanım’ı evlat edindi. Kadri Bey, çevresinde dürüstlüğü ve eli açıklığıyla sevgi ve saygı kazanmış bir kişiydi. 

Müfide Hanım, hiçbir okula devam etmemiş, 7-8 yaşlarından itibaren özel dersler almaya başlamıştı. Güzel sanatların her dalına karşı şaşırtıcı bir yeteneği vardı. Küçük yaşta çevresinde oldukça dikkat çeken biriydi. Resme olan tutkusu 10 yaşında başlamıştır. Müfide’nin yaşadığı ev Çamlıca’nın güzel köşelerinden birinde yer alıyordu. Bu güzel yer onun doğayala bağlantısının gelişmesinde etkili olmuştur. 

Müze Müdürü Hamdi Bey, bir rastlantı sonucu gördüğü bir tablosu üzerine, Müfide Hanım’la ilgilendi. Onun yeteneğini takdir eden Osman Hamdi Bey, Müfide’ye özel olarak ders verdi. Osman Hamdi Bey’in emeği boşa gitmedi. Müfide’nin yeteneği Güzel Sanatlar Akademisinin İtalyan kökenli profesörü Valeri tarafından da takdir edildi. O da Müfide’ye kara kalem ve sulu boya dersleri verdi. Hatta onun bir tablosunu karma sergiye kabul etti. Müfide’nin bir tablosu da Almanya da ödül kazandı.

Müfide Hanım, Numune Mektepleri’ne ardından Süleymaniye’deki Numune-i İnas adlı kız okulunun öğretmenliğine atandı. İnas Rüşdiyesi ve İnas İdadisi’nde resim, nakış ve musiki öğretmenliği yaptı. İlk kadın resim öğretmeni oldu.

Müfide, resim yeteneğinin yanında doğu ve batı edebiyatında da kendini göstermişti. Alaturka ve alafranga musiki alanında da büyük bir kabiliyetti. Ut, keman, kemençe ve piyano çalmadaki hüneri yanında şaşırtıcı besteler yapmıştır. O yaştaki bir kızın böylesine görülmemiş bir başarıya ulaşması, aydın çevrelerin hayranlığını topladı.

Sözleri Ali Salahaddin Bey’e ait olan “Terane-i Şebab” adındaki bestesi, o dönemin ünlü sanat dergilerinde yayınlandı. Müfide Hanım, daha bebekken annesinden aldığı verem hastalığını yenememiş ve yirmi iki yaşında vefat etmiştir. Müfide, öldüğü gün, Beraat kandili olması, sanatkâr bir kızın, bu mübarek gecede hayata veda edişi çevresindekiler tarafından, kutsal bir kader olarak yorumlanmıştır.

 

Müfide Kadri Hanım hiç evlenmemiştir. Ünlü asker ressamlarımızdan Sami (Yetik) ile evlendirilmesi düşünülmüşse de, ileri derecedeki tüberküloz hastalığı nedeniyle bu evlilik gerçekleşmemiştir. Çok genç bir yaşta vefat eden sanatçının 22 yıllık yaşantısında, kırka yakın eser yaptığı anlaşılmaktadır. Sanatçının ölümünden sonra elde kalan eserleri, babası Kadri Bey tarafından Donanma Cemiyeti’ne armağan edilmiştir. 

Nüvit Özdoğru, 1990 yılının son günlerinde yazdığı anlaşılan, Milliyet Sanat Dergisi’ndeki resim sanatı üzerine duyarlı yazılarından birisinde, ilk kadın ressamlarımızdan Müfide Kadri Hanım’ı 100. yaşı nedeniyle anmıştı. Nüvit Özdoğru ressamın portreleri üzerine görüşlerini ise şöyle dile getirir:

“ Müfide Hanım’ın 20 yaşındayken pastelle yaptığı “Küçük Güzin” tablosunda naif bir yan yok. Olgun anatomi mükemmelliği, zengin nüanslı tonalite, yüzün derinliklerinden yanaklara sızan bir ışık, duygusallığa kaçmayan, soylu bir saflık. Neredeyse bir Rönesans, bir Piero della Francesca sadeliği ve güzelliği. Acaba bu resim, çok kez Osman Hamdi Bey’in de yaptığı gibi bir fotoğraftan mı büyütülmüş? Bunun yanıtını da belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

“(…) Müfide Hanım’ın “Kendi Portresi” bu olgunlukta değil. O dönemin moda dergilerinde gördüğümüz boyalı stereotip yüzlere benziyor. Belki de zavallı, veremli Müfide Hanım, dış güzellik açısından pek de talihli olmadığını bilerek, o dönemin genç kızlarına özenmiş, yüzünü “idealize” etmeye çabalamış.”

Daha sonraki yılların “figürlü enteryör” türünde örnekler olan “Kitap Okuyan Kız” ve “Dua Eden Kız” resimleri ise ressamın insan figürü, iç mekân, natürmort ve portre alanında katettiği yolun sentezi olarak görülebilecek, tüm ustalığını sergilediği yapıtlarındandır. Her iki resim de hasta ve yalnız bir ruhun aşırı duyarlılığını da hissettiren hüzünlü bir atmosfere sahiptir. 

Bir fotoğraftan yararlanıldığı düşünülebilecek olan “Kitap Okuyan Kız”ın “Avrupai” havasına karşıt olarak çok daha başarılı bir resim tekniği olan “Dua Eden Kız”, Doğu motifleri ve eşyaları ile bezeli loş bir Osmanlı evi iç mekânının bir köşesinde resmedilmiştir. Bu son resmin aynı zamanda genç yaşında adım adım ölüme yaklaştığının bilincinde olan zeki ve duyarlı bir insanın Tanrı’ya sığınan, yürek burkan haleti ruhiyesini de yansıtmakta olduğu da söylenebilir.

Ressamın “Barbaros Hayreddin Zırhlısı”nı geri plandaki Yassıada ve Sivriada ile birlikte resmettiği yapıtı, onun döneminin tüm resim türlerinde becerisini denemeye kararlı yaklaşımını göstermesi açısından ilginçtir. Fenerbahçe Burnu’ndan bakılarak yapıldığı düşünülebilecek olan bu yapıt gemi üzerinde hiçbir insan figürünün olmamasına karşın geminin her türlü ekipmanın titizlikle resmedilişi ile dikkat çekmektedir.

Ressamın İzmir Resim ve Heykel Müzesi’nde yer alan “Natürmort” adlı yapıtının hem sanatçının bilinen en büyük boyutlu yapıtı olması hem de akademik yarışmalı sergiler geleneğine uygun olarak yapılmış bir yarışma yapıtı türünden bir çalışma olması, bu resmin Almanya’da ödül kazanan yapıt olması olasılığını güçlendirmektedir. Sol üst köşesindeki pencereden görünen ön planında yer alan sandallı Kızkulesi manzarası ve masanın üzerine yerleştirilmiş envai çeşit meyve ve çiçek, porselen tabak, cam yemişlik, Japon seramik vazosu ve bu tarz natürmortların tipik tek bıçak ile ressamın farklı nesneleri boyama becerisini yansıtan bir resmidir. Resmin sağ arka planında da belli belirsiz sanki arka duvarın tümünü kaplayan flu bir deniz manzarası sezinlenebilmektedir. Bu imge ve soldaki pencereden görünen tipik İstanbul silueti imgeleri birbirleri ile zıtlaşmakta aynı zamanda birbirlerini dengelemektedirler.

Görülmektedir ki Osman Hamdi Bey’den alınan dersler sonucunda, Müfide Kadri Hanım “Dua Eden Kız” ve “Kızkulesi Manzaralı Natürmort” gibi devrin ünlü ressamlarının seviyesinde ve tarzında başarılı eserler ortaya koymuştur. Ama bu son oryantalist denebilecek resimlerinde, “Sahilde Aşk”ın, “Kırda Kadınlar”ın naif ve duygulu yaklaşımı, ona özgü hoş acemiliklerinin çekiciliği yoktur; bir anlamda yetkinleşen teknik ve sanat tarihi bilgisi içtenliğin yerini almıştır.

”Gönül ister ki, Türk bilim ve kültür kuruluşları seferber olsun, Müfide Kadri Hanım’ın resimlerinin kimlerin elinde olduğu saptansın, kapsamlı katalog basılsın, kongreler düzenlensin ve bu dramatik yaşamdan bir biyografik film yapılsın, bu film televizyonda gösterilsin, sonra da bütün dünyaya armağan edilsin! Bu saydıklarımız olmayacak şeyler değil. Hâlâ yapılabilir; yeter ki meram edilsin ve kendi değerlerimize sahip çıkılsın!

otoportre

 

otoportre

 

Güzin Duran, portre, 1910, 41,5x34cm. küpb.

 

Kitap Okuyan Kız, 40x58, tüyb.

 

Sahilde Aşk

 

natürmort, 53x72 cm. tüyb.

 

peyzaj, 17,5 x 40 cm. küyb

 

Kırda Kadınlar

manzara

manzara